Zamansız Hayatı Yazan Toprakların Cemresi

Mavi. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz uçsuzluğun simgesi. Tam da yaza kavuştuğumuz şu günlerde huzurla gelmiş yine. Yaseminler de açmış bahçede. Mütevazı yapısıyla, dinlendirici etkisiyle, insanın ruhuna nasıl iyi edeceğini biliyor gibi. Anlatmak isterken, seni yormadan dinliyor sanki. Hep güçlü hep gür haliyle salınıyor yanı başımızda. Atlattığı kışa inat yüzyıllardan beri yaşamış da gelmiş. Öyle bir hal. Yeni filizler ben buradayım dercesine capcanlı. Mis kokusu deniz havasına karışıyor. Tıpkı bir çocuk gibi. Tıpkı bir hayal gibi. Tıpkı bir umut gibi.

Röportajımızın bu ay ki konuğu Ayhan Bahçeli. Milli Sporcumuz Ayhan Bahçeli ile spora, özel hayatına ve Topal Öyküler Kitabı üzerine dair hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Sohbetimiz benim için çok keyifliydi. Umarım sizlerde keyifle okursunuz.

-Hoş geldiniz Ayhan Bey. Sizi tanıyan okurlarımız elbette var. Ancak tanımayanlar için hayatınızdan biraz kendinizden bahseder misiniz bizlere?

Hoş bulduk. Elbette ben Ayhan Bahçeli. 12 Mart 1973’de Şanlıurfa’nın Siverek İlçesi’nde doğdum.

1.5 yaşında Çocuk Felci Hastalığı geçirdim. Hastalığın iki bacağımda bıraktığı hasardan ötürü ortez ve koltuk değnekleri yardımıyla yürüyorum. Öğrenim hayatımdan sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde memuriyet hayatıma başladım. 1989 yılında Türkiye’de Tekerlekli Sandalye Basketbolunu başlatan ekibin içerisinde bulundum. 1990 yılından itibaren engelliler ile ilgili Sivil Toplum Kuruluşlarının çeşitli kademelerinde sorumluluklar aldım. Türkiye Ortopedik Engelliler Federasyonu Genel Sekreterliği ile birlikte, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Genel Sekreterliği görevlerimi de hala sürdürmekteyim. İlk Milli Basketbolcu olma unvanını da alarak tam 5 kez milli oldum. 3 kez Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası’nda oynadım. Halen lisanslı Tekerlekli Sandalye Basketbol oyuncusuyum.

– Öğrenmek insanoğlu var olduğundan beri devam eden bir süreç. Hayatta büyük başarılara imza atmış öncü kişilerin eğitim hayatları da hep merak konusu olur. Bizlere okul zamanlarınızı ve öğrencilik deneyimlerinizi anlatırsanız çok seviniriz.

Eğitime başladığımda ilkokula anne ve babamın sırtında gittim. Daha sonra Ankara Ortopedik

Engelliler Okulu’nun varlığını öğrendik. Bu durum ailemle beni çok sevindirdi tabi. Ortaokul ve liseyi de bu okulda yatılı öğrenci olarak tamamladım. Engelliler okulunda okumuş olmanın benim için pek çok avantajı oldu. Engelliyim kompleksinden kurtulmama yardım etti mesela. Aynı zamanda herkesin benimle benzer durumda olduğunu bildiğim için hayata dair bakış açımı değiştirmemde de çok  faydası oldu. 6 yıl Ankara’da bu okulda eğitim aldım. Lise bittikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde Matbaacılık Yüksek Okulu’na devam ettim. Memuriyet hayatımla birlikte de Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde öğrenciydim. Hep ilgi duyduğum alanlardan biri de Edebiyattı.

Kendimi geliştirmek ve mutlu olmak adına okuyorum. Hayatımda sanat ve sporsa benim öğrenmekten ve uğraşmaktan hiç vazgeçmeyeceklerim arasında.

– Mesleğiniz, memuriyet hayatınız ve sosyal yaşamınız da öğrenmek istediğimiz konular arasında aslında. Bu başlıklar için nelerden söz etmek istersiniz?

1990’lı yılların başlarında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Laborant olarak göreve başladım. Yaklaşık 13 yıl burada çalıştım. O zamanlar engellilerin günlük yaşamda karşılaştıkları problemleri çözecek çalışmaların sayısı azdı. Toplu taşıma araçlarını kullanmak bizler için çok zor oluyordu. Şehir içi,

şehirlerarası seyahat bir engelli için hakikaten sıkıntılıydı. Ben bu zor zamanlarda toplu taşıma ile İstanbul’un bir ucunda oturduğum evimden geceleri işe gitmek, gündüzleri de şehrin diğer ucunda olan okula devam etmek için çıkıyordum. Gece gündüz kavramları açısından yoğun bir gündeme sahiptim. İstanbul gibi bir şehirde toplu taşıma araçları ile şehri baştan sona gitmek uzun saatler yolculuk etmek demekti. Uzun yolculuklar bana kitap ve gazete okumak için bolca zaman veriyordu tabi. İşin keyifli tarafı buydu. Gençliğin verdiği enerji ile bu yoğun temponun üstesinden geldim.

Engelliler ile ilgili çalışmaların hız kazandığı 2005 yılı ise benim hayatım için dönüm noktası oldu. STK’lar ve derneklerde edindiğim bilgi birikimimi ortaya koymam gereken zamanlar olduğunu düşündüm. 2005 yılında Engellilerin Haklarına Yönelik Sözleşme’nin hazırlanması ve çıkarılması noktasında ciddi katkılarım oldu. İşin planlayıcısı olarak ve kaleme alınma noktasında ki çabalarım ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Engelliler Müdürlüğü’ne de geçişim sağlandı. Böylece işin mutfağı kısmında, yapılacak çalışmalarla birebir temas halinde olacaktım. 5 yıl Müdür Yardımcısı olarak burada çalıştım. Sonra Başakşehir Belediyesi’ne geçtim. Orada bulunan yönetici arkadaşlarımla bir engelli nasıl daha rahat yaşayabilir noktasında değerlendirmeler yaptık ve çalışmalara hız verdik. Hali hazırda Başakşehir Belediyesi’nde Sosyal Yardım İşleri’nde Müdür Yardımcısı olarak çalışmaktayım.

–  Türkiye’de Tekerlekli Sandalye Basketbolunu başlatan ekibin içerisinde yer alıyorsunuz nasıl bir süreç oldu sizin için? Milli Sporcu kimliğinizi, sürecinizi en başından itibaren öğrenmek isteriz.

1989-1990 yıllarında Türkiye’de Tekerlekli Sandalye Basketbolu isim olarak dahi bilinmiyorken o zamanlarda bir Tekerlekli Sandalye Basketbolu Antrenörü Türkiye’ye geldi. Sivil Toplum Kuruluşlarını dernekleri gezerken biz de kendisiyle tanışma fırsatı bulduk. Bu sporun varlığından haberdar etti bizi. O zamanın şartlarında ve teknolojinin verdiği imkanlarla gelişmiş tekerlekli sandalyelere sahip değildik. Mevcut olan sandalyeler ile antrenörün bize anlattığı ve gösterdiği kadarıyla öğrenmeye, uygulamaya çalıştık. Çalışmalar esnasında çok keyif aldık. Biz de bu işi başarabiliriz, yapabiliriz diye düşündük. O gün 15 kişi kadardık ve bir ilki hep birlikte yaşadık. Daha sonraları Avrupa’da yaşayan dostlarımızla irtibatlaşarak onların kullanmış olduğu eski sandalyelerinin Türkiye’ye gelmesini sağladık. Zaman zaman yeni sandalyelerimizle zaman zaman da eski sandalyelerimizle oyunlar oynadık ve bu akımı başlatmış olduk. 1990 senesinde Özürlüler Spor Federasyonu kuruldu. Aynı dönemde çeşitli illerde de farklı takımlar oluşmaya ekipler kurulmaya başlandı. O yıllarda ülkemizin mali durumu da göz önünde bulundurulunca en büyük sorunumuz sporu yaygınlaştırmaya çalışmak noktasında oldu. Toplumumuzun engellilerle birlikte toplumda yaşama kültürüne sahip olmaması ve tekerlekli sandalyesi özel olduğu için pahalı olan Tekerlekli Sandalye Basketbolu, başlarda sıkıntılar yaşasa da bizim o gün attığımız tohumlar bugün yeşerdi.

Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’nun düzenlediği Süper Lig, 1. Lig ve 2. Lig’den oluşan 3 ligde de organizasyonlar yapılmakta. Tekerlekli Sandalye Basketbolu A Milli Takımı Avrupa’nın ilk sekiz takımı içinde yer almakta olup, Avrupa’nın en büyük ligine sahiptir. Tekerlekli Sandalye Basketbol Liglerine 59 Kulüp iştirak etmekte, her hafta ortalama 30, sezon içinde toplam 500’den fazla müsabaka oynanmaktadır. O gün o zorluklarla başladığımız bu macera bugün teknolojinin getirdiği müthiş hamlelerle Milli Sporcularıyla ve gönül dostlarıyla var olan büyük bir dünya.

–  Hayatın her alanında güçlüklerle ve sıkıntılarla karşılaşabiliyor insan. Zorlukların üstesinden gelirken bazen de başaramayacağını hisseder. Yaşadığınız zorluklarla nasıl baş ettiğinizi de merak ediyoruz aslında.

Biz Türkiye’de engellilerle yaşama kültürüne sağladığımız katkıyla beraber engellilerin spora dahil olmasında yaptığımız işlerin ve çabaların sonuçlarının çok ciddi yerlere ulaştığını sonradan fark ettik. Bir ilkin içinde bulunurken o zamanları yaşarken, sorunların sadece üstesinden gelinmesi gereken

şeyler olduğunu düşünüyorduk. Pes etmedikçe yaşadıklarımızın daha başka güzel sonuçlarla yeni başlangıçlar da yaptığını gördük. Önder olarak, toplumda engelli insanların neler başarabileceğini göstermek adına yaptığımız çalışmaların kıymetini çok sonra anladık. Şimdiki Türkiye Tekerlekli Basketbol Milli Takımı’nın başarılarını görmek, Avrupa’da diğer takımların başarılarına şahit olmak bu güzel işlerin temelinde bizim emeklerimizin var olduğunu bilmek mutlu ediyor. İşin temelinde de inanç, güven ve pes etmemek yatıyor diyebilirim.

-Sporcu demek özverili ve hayata farklı bakan kişi demek bana göre. Tekerlekli Sandalye Basketbolu Lisanslı sporcusu olarak, ilginç ya da komik olaylar da yaşıyorsunuzdur. Bize anlatmak istediğiniz bir anınız var mı?

Unutamadığım pek çok anım var tabi. Spor yapmayı seven insanların eğlenmeyi de seven yanları gelişiyor zannediyorum. O zamanlar toplumun, engelliliğe olan bakışı spor yaptığımız için arkadaşlarım ve ben de kompleks haline gelmedi diye düşünüyorum. Sporun kişiye verdiği enerjiyle birlikte oluşan özgüven ile hayatı espritüel yaşamaya, engelliliği tiye almaya başlamıştık. Bizim için önemli olan şey spor yapabilmekti. Herkes gibi her birey gibi hayatımızı idame ettirmeye çalışıyorduk. Sosyal hayatımızın içinde, ekonomik hayatımızı da olumlu etkileyecek bir gelirimizin olması ve bununla birlikte sporumuzu da yapabiliyor olmak bizim için en keyifli şeylerden birisiydi. Kendi takımımızı ve ekibimizi oluşturduktan sonraki süreçte deplasmana gitmeye başladık. O zamanlar antrenörümüz olan ve birlikte yolculuk yaptığımız hocamızın çok iyi bir taklit yeteneği vardı. Deplasmana gittiğimiz bir gün hocamız olduğundan çok daha başka biri haline büründü.

Otobüsün muavinine yol boyunca onu çileden çıkaracak, sabrının sınırlarını zorlayacak kadar farklı davrandı. Yolculuk bitiminde sanki o davranışları sergileyen kendisi değilmiş gibi eski haline dönüşmesi ve muavine teşekkür edip otobüsten inmesiyle muavinin şaşkınlığı unutamadığım anılarımdan biri mesela. Muavin de yol boyunca gösterdiği sabrı ile takdirimizi toplamıştı tabi.

–  Topal Öyküler isminde yaşanmış hikayelerden oluşan bir kitabınız var. Topal Öyküler’i yazmak için etkili olan motivasyonunuz neydi peki?

Kitap yazma fikri bir anda ortaya çıktı aslında. Ben yazar olabileceğimi düşünmüyordum. Kitap okumayı çok seviyordum ama yazmak fikri çok başka bir yerdeydi benim için. Ancak Sivil Toplum Kuruluşlarında çalışmalar sürdürürken de bu camiaya bir borcum olduğunu düşündüm hep.

Hizmetlerimin yanında hala var olan borcumu kalıcı somut bir nesne ile ödemek istedim. Bugüne kadar yaptığımız çalışmaların genelini kapsayan hem hak mücadelesi hem de toplumsal yaşantı ile ilgili varlığımızı hissettiren bir kitap olsun istedim. Bu yüzden de yaşanmış hikayelere yer verdim kitabımda. Yazmış olduğum hiçbir öykü hayal ürünü değil. Hepsinin birer sahibi var. Öykülerde ki gibi hem biraz gülümsetmek hem de düşündürerek farkına vardırmak amacıyla kitabın üzerine de ‘’ Bu Kitap Engelli Olmayanlar İçindir.’’ yazdım. Toplumda ki ‘Bir engelli kitap yazdıysa, o kitabı yine diğer engelliler almalıdır.’ yargısına bu ibare ile atıfta bulundum. Hayat mücadelesine devam eden herkese bir hediye sunma fikri ve borcumu ödeme düşüncesi benim motivasyonum oldu yani.

–  2012 Yılının Eylül ayında, New York’ta Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi Taraf Devletler Beşinci Olağan Toplantısında; “Yerel Yönetimlerde Engellilere Yönelik Örnek Uygulamalar” konulu bir sunum gerçekleştirdiniz. New York’ta öyle kıymetli bir toplantıda bulunmak ve sunum yapmak nasıldı?

New York’ta Birleşmiş milletler Binası’nda yapılmış bir toplantıydı. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi Taraf Devletler Anlaşması’nı imzalayan devletlerin ilklerinden olan Türkiye’yi temsilcilik adına davet aldım. Bu davette 66 ülke temsilcilerine Türkiye adına zorlu mücadelelerini farkındalık çalışmalarının yapılmasını engellilerin toplumsal hayata girmiş olmasını ve yapılacak çalışmaları anlatmış olmak benim için onur kaynağıydı. Çok keyif aldığım bir toplantıydı.

Sorularımıza verdiğiniz samimi yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

Ayrıca bugün Ayhan Bey’in doğum günü. 48 yıl önce bir perşembe günü tam da bu tarihte (12 Mart) Ayhan Bey hayata güzellikler katmak için dünyaya gelmiş. Doğum gününüz kutlu olsun.

Yeni yaşınız size Yasemin Çiçeği gibi hep beklediklerinizi ve dilediklerinizi getirsin. 🙂

HAZIRLAYAN KÜBRA KIZILTOPRAK

Related posts

Leave a Comment